İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Fakültesi Makine Teorisi, Sistem Dinamiğive Kontrol Bölümü’nden Prof. Dr. H. Temel Belek ile akustik bilimi üzerine bir söyleşi yaptık. Titreşim, arıza tanım mühendisliği, akustik ve ses kalitesi konuları üzerine çalışmalar yürüten Belek, endüstrinin Türkiye ve dünyadaki durumu konusunda da bizi bilgilendirdi.
Dönen makinelerdeki titreşim, arıza tanım mühendisliği, akustik ve ses kalitesi gibi konular üzerine çalışan Belek, 10 yılı aşkın bir süredir İTÜ’nün ticari hafif helikopter projesinin yürütücülüğünü yapıyor. Sistem entegrasyonu TUSAŞ’ta (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş.) devam eden helikopter projesinin küçük bir uçuşla bu sene içerisinde tamamlanması planlanıyor. 1996-2000 yılları arasında ise İTÜ’de Rektör Yardımcılığı görevinde bulunan Belek, aynı zamanda İTÜ Sürekli Eğitim Merkezi’nde başlattıkları Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’ne uygun sertifika programlarında ders de veriyor. Ayrıca, titreşim ve akustik konularında en köklü firmalardan biri olan Danimarka’nın Brüel & Kjaer firmasını Türkiye’de temsil eden Pro-Plan Ltd. Şirketi’nde 1990’dan bu yana danışmanlık yapıyor.
Akustik bilimi neleri inceliyor?
Akustik, katı, sıvı ve gaz gibi ortamlarda enerjinin bir dalga hareketi olarak iletimiyle ilgilenen bir bilim dalıdır. Bu enerjinin oluşması için bir enerji kaynağı olması gerekiyor. Genellikle bir titreşim hareketiyle ortaya çıkıyor bu enerji. Laterna örneğiyle anlatmaya çalışayım… Eskiden sokaklarda bir kol çevirerek farklı melodiler çalan aletler vardı, laternalar… Çalışma prensibi gayet basit; farklı uzunluklardaki kirişlerin her biri titreşirken farklı frekanslarda sesler çıkarıyor. Laterna silindirinin üzerindeki tırnaklar, bu kirişlerin istenen sırada titremesineyol açıyor. Kirişlerin titreşim hareketi nedeniyle, kirişlerin üzerindeki hava molekülleri de dalgalar halinde ortama yayılıyor. Burada bir enerji transferi söz konusu; hava molekülleri titreşerek yanındaki komşu molekülleri harekete geçiriyor, o da yanındaki komşu molekülleri… Böylece melodiyi duyuyorsunuz. Eğer laternayı geniş bir yüzeye sahip masa üzerine temas ettirirsek bu kez iletilen titreşimler masanın geniş yüzeyinden yayılacağı için oluşacak ses farklıdır. Geniş yüzey üzerinde oluşan titreşimler, sadece kirişin kendi yüzeyiyle sınırlı kalmıyor; masanın yüzeyinde de çok düşük düzeyde titreşimler yaratıyor. Hava molekülleri çok hafif olduğu için, bu titreşim hareketi hava moleküllerini hareket ettirmeye yeterli oluyor. Dolayısıyla biz bunu çok daha güçlü bir ses olarak duyuyoruz. Laternayı masa üzerinde çaldığımızda, hem katı ortamdan hem de havadan yayılan sesi birlikte duyuyoruz. Katı ve gaz ortamlarda ses enerjisi nasıl yayılıyorsa, içinden türbülanslı akış geçen borularda da ses kolaylıkla taşınabiliyor. Evinizdeki kaloriferin pompasında bir arıza varsa ve sesli çalışıyorsa, pompada oluşan sesi radyatörlerde dolaşan su ile taşınarak duyabiliyorsunuz. İşte akustik de, sesin yayılımı ile ilgili tüm konularla ilgileniyor.
Fizikçiler akustiğin bütün unsurları ile ilgileniyor. Şöyle ki; sesler ince veya kalın olabiliyor. İnceldikçe sesin frekansı yükseliyor, yani ses dalgasının kendisini birim zamanda tekrarlama sayısı artıyor. Kalın seslerde ise frekans düşüyor. Bu enerji hareketinin dalga olarak yayılımı; ses altı frekansları dediğimiz “subsonik”, insanın duyabildiği frekans aralığındaki “sonik” ile duyamadığı ses aralığı olan “ultra sonik” olarak üç bölgede inceleniyor. Akustikle, gürültü kontrolüyle ilgilenen araştırıcılar ise, genellikle insan kulağının duyarlı olduğu bölgedeki 20 Hz ile 20 kHz (hertz, dalga hareketinin kendisini bir saniyede kaç kez tekrar ettiğini gösteren, birim zamandaki titreşim, salınım sayısı) aralığındaki seslerle ilgilenir.
Şimdiye dek hep ses dedim ama bir de gürültü var… Gürültüyü, “istenmeyen ses” olarak tanımlıyoruz. Dolayısıyla, genellikle bu konuda çalışan araştırıcılar hem titreşim hem de gürültü kontrolüyle ilgileniyorlar. Çünkü titreşim gördüğünüz gibi gürültünün esas kaynağı. Titreşim sonucu gürültü oluşabilmesi için; gaz, sıvı veya katı ortamda bu enerjinin yayılması gerekiyor. Akustik dediğimiz konu bu…
Akustik çok geniş bir alanı kapsıyor. Fiziksel olarak sesin nasıl yayıldığını (emisyon) ve nasıl algılandığını (imisyon) başlıkları altında ele alıyoruz. I-INCE (Uluslararası Gürültü Kontrol Mühendisleri Enstitüsü), akustikle ilgili çok geniş bir sınıflandırma yapmış. Bu sınıflandırmada yüzlerce konu olduğunu görüyoruz, ancak konuya bakış açısı; gürültünün yayılımı ve nasıl algılandığı ile ilgili iki bölümde inceleniyor. Yayılım olarak bakıldığında; gürültünün nasıl iletildiği ve kontrol edileceğine ilişkin çalışmalar görüyoruz. Gürültü kaynaklarını “kararlı ve düzenli gürültü kaynakları” veya “hareketli gürültü kaynakları” olarak sınıflandırıyorlar. Bu sınıflandırmada endüstriyel makineler ve ekipmanlar da ayrıca ele alınıyor. Mekanizmalar ve makinaların fiziksel olarak nasıl gürültü ürettiği konularında araştırmalar yapıldığını görüyoruz. Gürültünün doğal kaynakları da var; mesela dalgalar, fırtına, hayvanların sesleri… Bunlar da ayrı çalışma konusu. Sesin nasıl iletildiği, açık alanda nasıl yayıldığı, kapalı alanda nasıl yayıldığı, atmosferdeki yayılımı, kanallar içerisinde taşınan hava ile gürültünün nasıl iletildiği gibi araştırma konuları bulunuyor.
Gürültü kontrol elemanları ayrıca ele alınıyor. Mesela bariyerler, gürültü perdeleri, gürültüyü örten kabin sistemleri, paneller, partisyonlar… Bunun yanı sıra filtreler, çeşitli susturucular, rezonatörler… Sesi yutan malzemeler de son derece önemli bir konu. Yine ilgi duyulan konulardan biri, kulaklarınızı gürültüden koruyan kulaklık benzeri cihazlar. Titreşim ve şok gürültüyü yaratan önemli unsurlar olduğundan, titreşimin oluş mekanizması, iletilmesi, yalıtımı ve azaltılması gibi konular da yine akustik araştırmalarının kapsamına giriyor.
Sesi algılayan tarafın konularına baktığımızda, çevresel gürültünün algılanması önemli bir yer tutuyor. Binalarda gürültü kontrolü, özellikle de toplumda sık karşılaştığımız apartman komşuları arasındaki gürültü problemleri, havaalanı, trafik, demiryolu gürültüsü, endüstriyel gürültü, inşaat gürültüsü veya fabrika içerisindeki gürültü, gemilerdeki gürültü, off-shore platformlarındaki gürültü kontrol problemleri vb bu bölümün araştırma konuları arasında.
Bir de sesin insanlar üzerindeki etkilerini araştıran gruplar var. Sesin nasıl algılandığını; psikolojik ve fizyolojik etkilerini araştırıyorlar ağırlıklı olarak. Gürültünün uyku bozukluklarına yol açtığını biliyoruz. Hiç dikkate almadığımız başka bir önemli boyutu da var gürültünün; hayvanlar, canlılar üzerindeki etkileri… Keza, doğal yaşamı etkileyen alanlara artık daha çok müdahale ediyor olmamız, oradaki canlıların yaşam alanlarını ve hayatlarını oldukça etkiliyor. Gelişmiş ülkelerde bu konular da araştırılıyor. Bu konuların yanı sıra, gürültünün sosyolojik ve ekonomik etkileri de var. Örneğin eğitimi ele alalım… Eğitim için çok ciddi paralar harcanıyor, okullar yapılıyor ve bu okullarda sınıflar genelde çok kalabalık oluyor. Ancak sınıfların akustiği ile ilgili yeterli önlemler alınmıyor. Akustik ortam uygun olmadığı için de hocanın anlattıklarından öğrenciler faydalanamıyor. Yurt dışında yapılmış olan çok ilginç araştırmalar var. Mesela bir ilkokul düşünün… Okulun bir tarafından çevre yolu geçiyor. Çevre yoluna bakan sınıflarda okuma-yazmaya başlama sürelerine bakılıyor. Çevresel gürültüyü daha az alan sınıflarda okuma-yazmanın çok daha erken öğrenildiği; eğitimin çok daha etkin olduğu görülüyor. Gürültülü sınıflarda ise bu sürecin birkaç hafta, hatta bir aydan daha fazla gecikerek başladığı görülüyor. Bu konuların çok ciddi bir şekilde ele alınması gerekiyor.
Gürültüyle ilgili konularda, ölçüm cihazları ölçümün nasıl yapılması gerektiği, hangi standartlara uyulması gerektiği, ölçüm teknikleri de önem taşıyor. Üretilen cihazların akustik açıdan değerlendirilmesi için, akustik testlerin yapılabileceği tam yankısız, yarı yankısız odalar, çınlanım odaları gibi özel test alt yapısına sahip olmamız gerekiyor. Ülkemizde bu konu yavaş yavaş gelişiyor. Akustik ve titreşim sinyallerinin işlenmesi, matematiksel modelleme, simülasyon, akustik ölçümler ve titreşim ölçümleriyle hızlı kalite kontrol teknikleri, işitmekaybının ölçüldüğü odyometri testleri ve psikoakustik değerlendirmeler çok geniş araştırma konuları.
Bina dışındaki gürültü kaynakları, yapı henüz planlama aşamasındayken çevresel gürültü ölçümleri yapılarak ortaya konmalı.
Akustik alanındaki çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Daha çok ürün ses kalitesi ve ses kalitesinin geliştirilmesi konularında çalışıyorum. Mesela piyanoda rastgele farklı notalara bastığınızı düşünün. Ortaya çıkacak olan ses son derece karışık ve rahatsız edici olacaktır. Bir akorla; birbiriyle harmonik ilişkisi olan tuşlara bastığınızda ise kulağınıza gelen ses çok daha uyumludur. Makinaların da çeşitli gürültü kaynakları var ve farklı frekanslarda farklı sesler çıkarıyorlar. Bu sesleri tasarım parametreleriyle oynayarak ne kadar harmonik bir hale getirirseniz, o ürünün sesini kulağa daha hoş hale getirebilirsiniz. Mesela elektrik süpürgesi bir emiş gücü yaratarak tozları toplar, bu eylem sırasında da bir gürültü çıkaracaktır kaçınılmaz olarak. Bu gürültünün her zaman sadece azaltılması yeterli olmayabilir. Ortaya çıkan sesler hâlâ kulağı rahatsız edebilir. Siz bu sesleri ürünün tasarımıyla oynayarak kulağa hoş hale getirirseniz, çıkan ses çok daha kabul edilebilir bir hale dönüşecektir. Bugün kullanıcılar otomobil satın alırken, otomobilin görüntüsüne, rengine, tasarımına, motor gücüne bakıyor. Ancak bu anlayış giderek değişiyor. Ülkemizde yaşam kalitesinin artışıyla birlikte insanlar aynı zamanda ürünün çıkardığı sesin kulağa hoş gelmesine; sesin kabul edilebilir düzeyde olmasına da artık dikkat ediyorlar. Bir çok ülkede çok aktif bir şekilde daha sessiz ürün alma kampanyaları yürütülüyor. Bu konuyla ilgili konferanslar düzenleniyor. Üreticiler üzerinde toplumsal baskı oluşturularak daha sessiz ürünlerin geliştirilmesine yönelik faaliyetler var. Biz de bu konuda çalışmalar yapıyoruz. Beyaz eşya sektöründe bazı çalışmalarımız var. Titreşim ve akustik konularında yapmış olduğumuz çalışmalar daha çok endüstrinin hedeflerine yönelik, onların ihtiyaçlarını karşılayacak çalışmalar.
Mimari söz konusu olduğunda akustik biliminden nasıl yararlanıyoruz? Yapılar için geçerli olan yöntemler, makinalar için geliştirilen yöntemlerden ne ölçüde ayrışıyor?
Bir yapıyı ele aldığımızda önce kaynaklara, sonra bu kaynaklardan ortaya çıkan enerjinin nasıl bir patika izleyerek yayıldığına bakmamız gerekiyor. Ardından olayı alıcı açısından değerlendirmek gerekiyor. Kaynaklar; bina dışındaki ile bina içindeki gürültü kaynakları olarak iki kısımda ele alınıyor. Bina dışındaki gürültü kaynakları, yapı henüz planlama aşamasındayken çevresel gürültü ölçümleri yapılarak ortaya konmalı. Binanın gürültü kaynaklarından uzaklığı ve gürültü kaynaklarının karakteristiği ele alındıktan sonra, binanın dış kabuğunun çevreden gelen gürültünün içeri girmesine izin veremeyecek şekilde tasarlanması gerekiyor. Hava alanına yakın bir yerde inşaat yapılacaksa, çatı örtüsünün tasarımı uçakların oluşturduğu gürültünün geçişini engelleyecek şekilde yapılmalı. Önce akustik danışmanlar bu adımlarla işe başlıyor ve çevresel gürültü ölçümleri yapıyor. Sonra mimarın ortaya koyduğu dış kabuk, pencereler, çatı dokusuna bakarak, bu katmanların bu gürültü profilini engelleyecek özelliğe sahip olup olmadığı konusunda fikir üretiyorlar ve alternatifler ortaya koyarak optimum bir kabuk dizaynı ile işe başlanıyor. Bundan sonra, mesela yakından metro geçiyorsa ve zemin titreşimleri oluşuyorsa dikkate alınması gerekiyor şüphesiz. Bina dışındaki kaynaklar ve unsurlar değerlendirildikten ve önlemler ortaya koyulduktan sonra, bina içindeki kaynaklara bakılıyor. Havalandırma fanları, asansörler ve benzeri gürültü kaynaklarının titreşim yalıtımının çok iyi yapılması; hem katı ortamdan titreşim geçişinin engellenmesi, hem de havadan gürültü iletiminin engellenmesi gerekiyor. Çok yüksek paralar istenen konutlarda bu unsurlara dikkat edilmediği için, çok rahat ses geçiş sorunları yaşandığını sıklıkla görüyoruz. Bir akustik danışmanın mimar ve uygulayıcıyla paralel çalışarak, alınması gereken önlemleri acilen alması ve uygulayıcıları yönlendirmesi lazım. Çok basit bir örnek verecek olursak, duvara açılan priz deliklerini düşünün, bu deliklerin karşılıklı olarak aynı hizada olması bile duvarda bir incelik yaratacağı için, burada bir ses geçiş kaybı yaratabiliyorsunuz. Bunun gibi bir çok püf noktası var…
Gürültü kontrolü ile ilgili alınması gereken önlemler son derece standart. Temel prensiplere uygun önlemler alınması gerekli. Bu aşamadan sonra ortamın iç akustik konforunu yaratmak gerekiyor. Odalar arasındaki duvar kesitleri nasıl olacağı, ne kadarlık bir ses geçiş kaybı yaratılacağı gibi detayların akustik danışmanlar tarafından önerilmesi ve bunların uygulamalarının doğru yapılması gerekiyor. Akustik uygulamalarda rastlanan en önemli problemlerden biri, uygulamada dikkat edilmemesi halinde bu önlemlerin hiçbir şekilde işe yaramıyor oluşu. Bütün bunlardan sonra dikkat edilmesi gereken nokta, yaratılan akustik ortam. Örneğin, ülkemizde yaklaşık 100 restauranttan 95’inde, içeri girdiğinizde, akustik ortamın son derece rahatsız edici olduğunu göreceksiniz. Neden? Çünkü akustik prensiplere; mekân içerisinde oluşan gürültünün yutularak uygun bir akustik ortam yaratılmasına dikkat edilmiyor. Burada da akustik danışmanların çok büyük rolü var. Özellikle mimarlar, mekân içerisinde parlak ve yansıtıcı yüzeyler kullanmayı çok seviyor. Bu yüzeyler, enerjinin uzun süre yansıyarak ortam içerisinde giderek yoğunlaşmasına ve artmasına neden oluyor. Ortam içerisindeoluşturulan yutucu yüzeylerle, bu akustik enerjiyi azaltarak mekânda oluşacak ses basınç düzeyini makul seviyelere çekmek lazım. Bir konferans salonu, konser salonu, fuaye veya restaurant yapılacaksa, bu mekânların kullanımını göz önüne alarak optimum akustik koşulların yaratılması gerekiyor. Çınlanım sürelerini dikkate alarak bu mekânların tasarımının nasıl yapılması gerektiğine ilişkin çok iyi uluslararası standartlar var. Ne yazık ki ülkemizde henüz bu konularda eksikler var, yaptırımlar yok. Bu nedenle bu işleri uygulayan kuruluşlar en az masrafla binalarını ortaya koymak istiyor. Sonuç tabii akustik konfor açısından iç açıcı olmuyor. Bir de şöyle bir problemi var akustik danışmanlığın… Uygulayıcı, yangın danışmanının taleplerini, bir hayati tehlike söz konusu olduğu için yapmak zorunda. Ama akustik danışmanlık öyle değil… Akustik, sadece yaşam kalitesini etkileyen bir unsur olduğu için insanlar yaptırım konusunda çok istekli olmuyorlar.
Ağırlıklı olarak ne tür yapılar için projeler geliştiriyorsunuz? Bu projelerde ideal titreşim yalıtımı için kriterleriniz nedir?
Makine mühendisi olduğum için, daha çok mekânik ekipman ve bunların yarattığı titreşimlerin yalıtılmasıyla ilgileniyorum. Örneğin, herhangi bir yapıya yerleştirilen makinelerin gürültü yaratmaması için alınması gereken önlemler üzerinde çalışıyorum. Bunun başında da titreşim yalıtımı geliyor. Bir somut örnek vereyim, Gayrettepe’deki Türk Telekom binasının çatı katına 20 soğutucu yerleştirilmişti. Ağustos ayında soğutucuların 20’si birden çalışınca çok yüksek bir gürültü üretiyor ve çevreden yoğun şikâyet geliyordu. Bu makinaların çevreye olan gürültü etkisini azaltmak için bir proje geliştirdik. Şikayet gelen apartmanların alıcı noktaları ile kaynak arasına ses geçişini engelleyecek yutucu bariyerler yerleştirerek çok başarılı bir uygulama yaptık. Şikayetler önemli ölçüde azaldı. Burada titreşim yalıtımı da önemli. Binanın içine gürültü geçişini engellemek istiyorsanız, o makinelerin titreşim yalıtımı da doğru bir biçimde yapılmalı. Titreşim yalıtımında genel prensip, titreşen makinenin altına koyduğunuz yayların yükü taşıyacak kuvvette ancak yumuşak olması, hatta gerekirse, üstteki kütlenin ağırlaştırılması. Özetle, yumuşak yay, büyük kütle, çok az da sönüm uygulayarak titreşim yalıtımını gerçekleştirmek mümkün.
Makinelerde bu prensipler biraz daha farklı ele alınıyor. Mesela helikopter oldukça enteresan bir hava aracı, bir titreşim makinesi… Herhangi bir makineyi oluştururken kullandığınız malzeme, kütle ve tasarımla o yapının aynen parmak izinde olduğu gibi yapısal özelliklerini de belirlemiş oluyorsunuz. Herhangi bir yapıya, onun doğal frekansıyla aynı frekansta başka bir kuvvet uygularsanız, o yapı harekete geçmeye, enerji kabul etmeye açık hale geliyor. Buna rezonans diyoruz. Yapı rezonansa giriyor ve yüksek gelgitlerle titreşim hareketi yapıyor. Titreşim hareketi de gürültüye yol açıyor. Dolayısıyla helikopter ve benzeri hava araçlarını dizayn ederken, titreşim frekanslarının hangi frekansta kuvvet ürettiğini çok iyi bilmek lazım. Yapının doğal frekanslarının tahrik frekanslarıyla örtüşmemesine dikkat etmek; yapıyı adeta bir filtre gibi tasarlamak gerekiyor. Yapının doğal frekansları ile tahrik frekansları üst üste örtüşürse rezonans oluşuyor. Makinelerin tasarlanması bu anlamda çok daha farklı gerçekleşiyor.
“Akustik konusunda çalışan akademisyenlerin sayısının yetersiz olduğunu, bu konuda uygulamaya yönelik programların açılması gerektiğini vurgulamak isterim.”
Bu prensip asansörler için de geçerli mi?
Asansörlerde en önemli konu, yapısal gürültü geçişi. Titreşim yalıtımı prensibine uygun şekilde, yumuşak yay, büyük kütle, az sönüm prensibiyle asansör motorunun yerleştirilmesi lazım. Aksi taktirde yapısal kökenli titreşimler apartmanın tüm duvarlarından geçerek çok rahatsız edici olabilir. Ayrıca titreşim kaynağı olabilecek unsurların binayla katı temasını engellemek gerekiyor. Örneğin, içinden çok hızlı ve türbülanslı sıcak su akışı gerçekleşen kalorifer borusunu, duvara rijit bir şekilde bağlarsanız, titreşimden doğan ses kaynağını tüm yapıya iletmiş olursunuz.
Titreşim akustiği ve gürültü kontrolü konularında Türkiye’de öncü çalışmalardan bahsetmek mümkün mü?
Akustik, aslında dünyadaki en eski bilim dallarından biri. Yunan medeniyetindeki amfitiyatrolarla başlıyor, günümüze dek gelişerek geliyor. Sinan gibi mimarlar da yapıtlarında akustiğe çok değer vermişler. Bilim olarak baktığımızda, ülkemizde titreşim ve yapısal analiz, yapısal titreşimler konusunda çalışan, öncü çalışmalar yapan çok sayıda arkadaşlarımız var. Ancak akustik konusunda kaç üniversite eğitim veriyor diye baktığımızda iş değişiyor. İTÜ’de makine mühendisliği öğrencilerine üçüncü sınıfta “akustik ve endüstriyel gürültü kontrolü” dersini veriyoruz. 10 sene kadar önce, Makine Dinamiği Titreşim ve Akustik Yüksek Lisans Programını oluşturmuştuk. Bu programdan endüstriye kazandırdığımız çok sayıda öğrencimiz olduğunu biliyorum. Yine Mimarlık Fakültesi’nde bir Yapı Fiziği Bölümü’müz var, onlar bu konularla ilgileniyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin hem Mimarlık hem de Makine Mühendisliği fakültelerinde bu konuda çalışan arkadaşlarımız var. Dolayısıyla, ağırlıklı olarak titreşim konusunda çalışan değerli akademisyenlerimiz var. Ancak akustik konusunda çalışan akademisyenlerin sayısının yetersiz olduğunu, bu konuda uygulamaya yönelik programların açılması gerektiğini vurgulamak isterim. Buna bağlı olarak laboratuvar alt yapısının da gelişmesi lazım. Laboratuvar çalışmaları yapmak için, tam yankısız, yarı yankısız odalara, çınlanım odalarına ihtiyacımız var. İTÜ’de 1950’lerde rahmetli Bedri Karafakioğlu hocamızın Elektrik Elektronik Bölümü’nde telekominikasyon akustiği ile ilgili kurduğu bir yankısız oda ile çınlanım odası var, ancak artık çok eski olduğu için kullanılamaz durumda. Çok çaba sarf ettim bu odaları kullanılabilir hale getirmek için ama başarılı olamadım. Hiç bir üniversitede böyle bir alt yapı yok. Buna karşın, TÜBİTAK Ulusal Meteoroloji Enstitüsü’nün çok ciddi bir akustik laboratuvarı var. Yanı sıra beyaz eşya sektöründe üretim yapan firmaların akustik ve titreşim konularına yatırım yaptığını biliyorum. Otomotiv sektörünün İTÜ’de güçlü bir akustik alt yapısı olduğunu söylemeliyim. İTÜ’deki yarı yankısız odamızda bir de şasi dinamometresi yer alıyor; otomotiv sektörüne yönelik akustik çalışmaları yoğun bir biçimde burada yaptığımızı vurgulamak istiyorum.
Mevcut yapı stoğumuza baktığınızda; akustik ilkeler doğrultusunda yeterince nitelikli proje uygulaması olduğunu düşünüyor musunuz?
Akustik ilkeler doğrultusunda çok az sayıda nitelikli proje uygulaması olduğunu düşünüyorum. Bir kere çok az sayıda akustik danışmanlık hizmeti veren firma var. Bu konunun önemi henüz uygulayıcılarımız, müteahhitlerimiz tarafından tam olarak anlaşılmış değil ne yazık ki. Bu nedenle, akustik danışmanların önerilerinin çoğu kez tam uygulanmadığını da söyleyebilirim. Bu öneriler ek maliyet getiren uygulamalar olarak görülüyor. Oysa, akustik planlama en başında doğru şekilde yapıldığında ilk yatırım masrafları içerisinde fazla yer tutmuyor. Ancak bina tamamlandıktan sonra akustik problemlerin ortadan kaldırılması daha fazla yatırım gerektirdiğinden buna da yanaşmıyorlar. Durum budur.
Yürürlükte olan gürültü yönetmeliği mevzuatları sizce yeterli mi?
Akustik konfora yeterince önem verilmiyor ama yavaş yavaş bunun arttığını söyleyebilirim.Her sene, ya da iki senede bir, Türk Akustik Derneği olarak yerel kongreler de yapıyoruz. Örneğin Aralık 2013’te Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Türk Akustik Derneği olarak bir kongre düzenledik. Yanılmıyorsam onuncu ya da on birinci kongremizdi. Bu kongrelere hem firmaların hem katılımcıların gösterdiği ilgiye baktığımızda bir artış görüyoruz. Türkiye’de gerçekleşen ve Uluslararası Gürültü Kontrol Mühendisliği Kongresi’nin otuz altıncısı olan Internoise 2007 Kongresi de başarılı oldu ve çok ilgi gördü. Bunun bir dönüm noktası olduğunu söyleyebilirim.
Bize eşdeğer ülkelerle, örneğin Güney Kore ile karşılaştırdığımda, Türkiye’de hâlâ hem üniversitelerin, hem sanayinin hem de toplumun akustiğe gösterdiği ilginin çok geride olduğunu görüyorum. Zaman içerisinde bu durumun değişeceğini ümit ediyorum. Avrupa Birliği ile birleşmemizin getireceği avantajlardan biri, standartların yükselmesi, yönetmeliklerin uygulanması olacak. Fasatların nasıl olması gerektiğine dair hâlâ doğru bir standart elimizde yok. Yönetmelikler açısından daha yapılması gereken çok şey var. Türkiye’de kaç metre gürültü bariyeri var otoyollar kenarında? Hiç yok değil mi? Bugün Çin’e, Avrupa’ya veya Rusya’ya gidin, bütün ülkeler gürültü bariyerleri konusundayatırımlarını büyük ölçüde tamamlamış durumdalar. Otoyolları geliştirirken gürültü faktörünü de değerlendiriyorlar. Biz hâlâ bu konuda taş devrindeyiz. Çevresel gürültü ile ilgili bir yönetmeliğimiz var ama hâlâ düzeltmelere muhtaç olduğunu düşünüyorum. Yapılar nasıl denetlenmeli, yasalar ve yönetmelikler nasıl uygulanmalı, sertifikasyon süreci nasıl olmalı…
LEED ve benzeri bazı çevresel sertifikalar var, ancak bunların bir yaptırım olarak ortaya konulması önemli. Hükümetimizin bir gürültüyle mücadele politikasının olması gerektiğini düşünüyorum. Mesela ABD’de, bilim kurumlarının daha sessiz bir ülke yaratmak için ne tür politikalar geliştirmesi, ne tür önlemler alınması gerektiğine dair yapılmış epey çalışma var. İTÜ’den çok sayıda öğretim üyesi arkadaşımızın katılımı ile, İstanbul’da gürültü yönetimi konusunda yıllar önce geniş kapsamlı bir rapor hazırlayarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne sunmuştuk. Doğrusu bu rapor ne şekilde değerlendirildi bilemiyorum.
Türkiye’de titreşim ve gürültü kontrolü uygulamalarında ne tür malzemeler kullanılıyor. Yeterli özellikte ve çeşitlilikte ürün bulunuyor mu?
Temelde iki farklı malzeme grubu var: Biri yutucu malzemeler, diğeri ise gürültüyü yalıtan, bir yerden bir yere geçişini engelleyen malzemeler. Bu iki malzemenin kullanımında hatalar yapıldığını görüyorum. Gürültü yutucu malzemeler, ses geçiş kaybını azaltıcı etki yapacağı düşünülerek kullanılıyor. Oysa yalıtım, yani ses geçişini engelleyecek malzemelerin özellikle yüzey yoğunluğu fazla olan malzemelerden yapılmış olması gerekiyor. Yüzey yoğunluğu fazla olan malzemeler yalıtım için uygundur. Bir de daha çok lifli ya da gözenekli malzemeler vardır; onlar da sadece yutum için elverişlidir. Yutucu malzemelerle mekânın çınlanım süresini ayarlayabilirsiniz, ancak gözenekli bir malzeme ses geçiş kaybı için kullanılırsa işe yaramaz. Bir de hem ses geçiş kaybı yaratan ve yüzey yoğunluğu fazla olan, hem de bir tarafında yutucu malzeme yapıştırılmış kompozit malzemeler var. Her şeyden önce gürültünün karakterini bilmeniz lazım ki, gürültünün fazla olduğu frekanslarda, uygun yutum özelliği olan veya ses geçişine engel olacak doğru malzemeyi kullanabilelim. Gürültü karakterizasyonu yapılmamışsa, rastgele malzemeler kullanmak olumlu sonuç vermiyor. Bunun içinde, gürültünün ölçülmesi ve malzemelerin özelliklerinin uluslararası standartlara uygun laboratuvar koşullarında belirlenmesi lazım. Türkiye’de malzeme konusunda çalışan firmalar yavaş yavaş gelişiyor. Fakat bu firmaların uluslararası düzeyde ölçüm yapan laboratuvarlarla desteklenmesi lazım. Diyelim ki bir firma malzeme geliştiriyor… Bu malzemenin uluslararası standartlara göre karakterizasyonu yapılarak, uluslararası tanınırlığı olan raporların verilmesi gerekiyor.
Malzemelerin yeterli çeşitlilikte olduğunu da söyleyemiyorum. Hem dekoratif özelliğe, hem akustik fonksiyona sahip özgün malzemeler geliştirilebilir. Hem ısıtma ve soğutma, hem de akustik fonksiyona sahip duvarlar geliştiriliyor günümüzde. Duvar, gözenekli bir malzemeyle yutum sağlıyor, aynı zamanda içinden de sıcak su geçiyor. Yani aynı zamanda bir radyatör gibi de çalışıyor. Hayal gücümüzü arttırarak daha yaratıcı malzemeler geliştirip, mimarların estetik anlayışına hizmet etmemiz gerekiyor.
Her şeyden önce, karar vericilerin bilim insanlarına daha fazla danışarak, daha sessiz bir Türkiye yaratmak için bilinçli politikalar üretmesi çok önemli. Daha sessiz ve daha yaşanabilir bir Türkiye için neler yapılması gerektiği konusunda bir dizi politika geliştirerek, hedefler konması lazım. Şehir içindeki gürültü düzeyinin belirli yerlerde hangi seviyelerde olması gerektiği konusunda somut ve ölçülebilir hedefler belirlenmeli. Özellikle büyük kentlerin gürültü haritaları hızla çıkartılmalı. Otoyolların kenarına gürültü bariyerleri yapılmalı. Bariyer konusunda adım atılacaksa, bunun bilimsel alt yapısı çok önceden kurulmalı, üniversitelere konuyla ilgili araştırma projeleri verilmeli. Kendi yerel ve doğal malzemelerimizi kullanarak, en ucuz ve efektif gürültü bariyeri projeleri geliştirilebilir. Öncelikle politikacıların, karar vericilerin bu konuda bir girişiminin olması gerekiyor. Düğmeye basıp her şeyi bir anda yapmak mümkün değil. Araştırma alt yapısının tarihsel bir gelişiminin olması lazım. Uzun soluklu bir planlamanın eksikliğini görüyorum.
Gürültü ile mücadele ederken toplumun bilgilendirilmesi ve bilgi paylaşımı da önemli. Yapılmış olan işlerin, projelerin ve elde edilen sonuçların halkla paylaşılmasına yönelik mekanizmalar geliştirmek lazım. Toplum gürültüyle mücadele edildiğini hisseder ve bunu anlarsa, o zaman yardımcı da olur. Bu şekilde çözüme daha kolay ulaşabiliriz diye düşünüyorum.
Sonuç olarak hepimiz daha sessiz, yaşanabilir bir Türkiye için bütün bilgi birikimimizi ortaya koyarak elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalıyız.
*Bu içerik İzocam Diyalog Dergisinin Ocak, Şubat, Mart2014 tarihli sayısından alınmıştır.